Anksiyete

Anksiyete bozukluğu, başka bir deyişle kaygı, toplumun %18’inde görülen bir ruhsal bozukluktur. İnsanların günlük yaşamında zaman zaman anksiyete yaşaması son derece doğal bir durum olarak değerlendirilir. Bunun nedeniyse zaman içerisinde karşı karşıya kalınan durumların bireyde kaygıya, geleceğe yönelik maddi ya da manevi açıdan endişeye yol açmasıdır. Bu durum her ne kadar doğal olarak kabul edilse de bireyin günlük yaşamını olumsuz yönde etkileyecek kadar kaygı duyması bozukluk olarak nitelendirilmektedir.

Anksiyete bozukluğu ya da başka bir deyişle kaygı bozukluğu olan bireylerde yoğun ve devamlı olarak kaygı ve günlük yaşamdaki karşılaşılan durumlara yönelik korku hali bulunur. Panik atak halinde de kendisini gösterebilen bu durum, çoğunlukla günlük yaşam aktivitelerinin gerçekleştirilmesini sekteye uğratır. Kontrolü ve yönetilmesi son derece güç olan kaygı bozukluğunun öngörüsü de mümkün değildir. Bu ruhsal bozukluğun belirtileri çocukluk ya da gençlik yıllarında ortaya çıkabileceği gibi yetişkinlik döneminde de devam edebilir. Yetişkinlik döneminden sonraysa azalma eğilimi gösterebilmektedir.

Bireyin yaşamında son derece yorucu ve hayat kalitesini düşüren bir durum olduğundan anksiyete bozukluklarının tedavisi son derece önemlidir. Bu aşamada bireyin hastalığının farkında olması ve tedaviye gönüllü olması gerekir.

Anksiyete (Kaygı Bozukluğu) Nedir?

Psikoloji literatüründe anksiyete olarak ifade edilen kaygı, tehlikeli durumlarda vücuda meydan okumak için hazır olması gerektiği sinyallerini veren bir hastalıktır. Doğal ve gerekli olan kaygının hissedilmeye başlanması halinde hem nefes alış-verişi hem de kalp atış hızı hız kazanarak kaslara daha çok oksijen gitmesi sağlanır. Bu sayede vücut, tehlike hallerinde kendisini hızlandırmaktadır. Doğal anksiyete olarak ifade edilen bu dürtü sayesinde trafikte meyana gelebilecek herhangi bir tehlikeli durumda direksiyona zamanında müdahale edebilmek ya da sınavda daha iyi performans sergileyebilmek mümkündür. Esasında kaygılanmak, günlük hayatta pek sorunla baş edebilmek ve hayati durumlar karşısında hızlı karar verebilmek konusunda faydalıdır.

Anksiyete bozukluğuysa kaygı duygusunun herhangi bir tehlike olmaması durumunda da kendisini göstermesi olarak ifade edilir. Üstelik bu durum uzun süre devam ederken, güçlü bir şekilde kendisini hissettirmektedir. İleri derecede anksiyete bozukluğu bireyleri büyük ölçüde rahatsız ederken, günlük işlevlerini yerine getirmesine de engel olabilmektedir. Kaygı bozukluğuna sahip olan bireyler, sosyal hayatında çevresindekilerle olan iletişiminde de problemler yaşamaktadır.

Kaygı bozukluğu sahibi olan bireyler genellikle hissettikleri yoğun endişenin farkındadır. Fakat kendisini kontrol etme ve sakinleşme konusunda başarısızdır. Hastalık bu seviyeye ulaştığında bireyin yaşam kalitesini artırabilmesi ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için tedavi olması gerekir.

Anksiyete ve Depresyon

Kaygı bozukluğu, çoğu zaman depresyonu tetikleyen bir ruhsal bozukluktur. Dolayısıyla anksiyete ve depresyonu bir arada görebilmek mümkündür. Anksiyete majör depresyonun bir belirtisi olarak da kabul edilebilirken, aynı şekilde şiddetli bir gale gelen depresyonun da kaygı bozukluğuna yol açtığını söyleyebilmek mümkündür. Her iki ruhsal bozukluğun da semptomları terapi ve yaşam tarzı değişiklikleriyle hafifletilebilir ya da kontrol altında tutulabilir.

Anksiyete Bozuklukları Nelerdir?

Anksiyete bozukluklarına sahip olan bireyde gerçek ya da var olduğu düşünülen tehlikelere karşı gereğinden fazla kaygı ve korku hali bulunmaktadır. Bununla beraber anksiyete çeşitli türlere sahip olurken, anksiyete türlerinden şu şekilde bahsedebiliriz:

Genelleştirilmiş Anksiyete Bozukluğu

Genelleştirilmiş anksiyete bozukluğu olan birey, herhangi bir sebep olmadan aşırı ve kontrol edilemeyen endişe ve kaygıya sahiptir. Doğal bir duygu olan kaygının, bireyin yaşamını olumsuz yönde etkileyecek kadar yoğun olması; günlük, akademik ya da sosyal hayatını olumsuz yönde etkilenmesi, genel kaygı bozukluğunda en sık görülen durumlardan biridir.

Panik Atak

Panik bozukluk olarak da bilinen panik atak, beklenmedik bir anda gelen yoğun panik duygusuyla ortaya çıkan bir durumdur. Bu bozuklukta belli bir tetikleyici bulunmazken, ataklar esnasında hastalar kalp krizi geçirdiğini ya da boğulduğunu düşünebilmektedir. Bununla beraber terleme, titreme, karıncalanma, nefes darlığı, taşikardi ve göğüs ağrısı gibi semptomlarla hastaneye başvurabilmektedir.

Panik atak süresi birkaç dakika ile birkaç saat arasında değişiklik gösterebilmektedir. Toplumda görülme sıklığı %2 ila 4 arasında değişirken, erkeklere kıyasla kadınlarda daha sık görülen bir durumdur.

Sosyal Anksiyete Bozukluğu

Sosyal fobi, sosyal kaybı bozukluğu gibi isimlerle de bilinen sosyal anksiyete bozukluğu, bireyin gündelik hayatındaki sıradan olaylar karşısında yoğun bir şekilde endişeye kapılması hali olarak görülmektedir. Utanç duyacağı bir durum yaşama ya da yargılanma kaygısı yaşayan bireylerde bu gibi duygular son derece baskındır. Üstelik bu türden kaygıların bireyde 6 aydan fazla sürmesi durumunda uzmanlar tarafından sosyal anksiyete bozukluğu tanısı koyulmaktadır.

Belirli Fobiler

Fobiler çoğu zaman belli başlı durumlara ya da nesnelere karşı gelişebilen bir durumdur. Bireyin belirli bir durum ya da nesne karşısında aşırı derecede korku duyması ve yoğun bir kaygı hissetmesi, belirli fobileri tanımlayan durumlardır.

Kedi-köpek korkusu, yükseklik korkusu, kan tutması, hastalık fobisi (hipokondriya) ve agorafobi gibi durumlar belirli fobiler arasında yer almaktadır. Günümüzde birçok insanın sahip olduğu bu tür fobilerde bireyin korku duygusu durum ya da cisimle karşılaşması gerekmez. Düşüncesi dahi fobiyi tetiklerken, bireyin aşırı derecede kaygı duymasına, hatta panik atak yaşamasına yol açabilir. Fobi sahibi olanlar çoğu zaman yaşadıkları korkunun aşırı olduğunun farkına varırken, bu durumu kontrol altında tutamaz.

Agorafobi

Agorafobi kısaca kalabalık ortamda bulunma korkusu olarak ifade edilir. Bununla beraber bireyin olumsuz bir durum karşısında kaçışının zor ya da mümkün olmadığı ortamlar/durumlarda bulunma korkusu olarak da tanımlanabilmektedir. Agorafobi sahibi olan bireyler çoğu zaman toplu taşıma araçlarına binmekten, alışveriş merkezine gitmekten ya da kalabalığın olduğu açık ve kapalı ortamlarda bulunmaktan kaçınmaktadır.

Agorafobi hastaları, ağırlıklı olarak kalabalığın bulunduğu ortamlarda kendisini güvende hissetmemektedir. Dolayısıyla halka açık alanlarda bulunabilmek için güvendiği bir yakınını refakatçi gibi yanında bulundurmayı isteyebilmektedir. Bu hastalığın tedavisi genellikle güç olurken, hastaların tedavi sürecinde korkularıyla yüzleşmesi gerekmektedir.

Ayrılık Kaygısı

Genellikle çocuklarda ortaya çıkan ayrılık kaygısı, çocukluk döneminde tedavi edilmediği takdirde yetişkinlik döneminde de devam ederek sevdiği kişi ya da aileden ayrılma korkusuna dönüşebilmektedir. Bakıcıyla büyüyen çocuğun anne ve babasının görüş alanından çıkması, ebeveynlerin ilgi ve sevgisini minimum ölçüde hissetmesi gibi durumlarda ayrılık kaygısı gelişebilmektedir. Bunların yanı sıra ayrılık kaygısı yaşayan çocuk ya da bireylerde sevdiği kişinin başına kötü bir şey gelecek korkusu da yoğun bir şekilde hissedilebilmektedir.

Seçici Dilsizlik

Tıp literatüründe Selektif Mutizm olarak ifade edilen seçici dilsizlik, çoğunlukla çocuklarda görülen ruhsal bozukluklardan biridir. Çocuğun kalabalık ve sosyal ortamlarda kendini ifade edememesi, iletişim kuramaması gibi semptomlarla kendisini gösteren bu durum, çocukluk anksiyetesi bozukluğu olarak da nitelendirilebilmektedir.

Seçici dilsizliği olan çocukların öyküsünde genellikle ayrılık kaygısı bulunmaktadır. Bu gibi durumlarda çocuklar aile bireyleri dışında kimseyle konuşmayı istemezken, erken dönemde teşhisi ve tedavi edilmesi son derece önemlidir.

Anksiyete Nedenleri Nelerdir?

Anksiyete 1

Pek çok farklı psikoloji rahatsızlığında olduğu üzere yoğun kaygı bozukluğunun da nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Buna karşın bazı travmatik olayların, genetik faktörlerin, kalıtsal faktörlerin, sağlık sorunlarının ve çeşitli deneyimlerin anksiyete nedenleri olduğu düşünülmektedir.

  • Genetik nedenlerden kaynaklı olarak kaygı bozuklukları ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla aile öyküsünde kaygı bozukluğu olup olmadığı önemlidir.
  • Beyindeki korku ve duyguları kontrol altına alanın hatalı bağlanması kaygı bozukluğuna neden olabilmektedir.
  • Çocukluk döneminde istismar, sevilen birinin ölümü gibi çevresel travmalar anksiyeteye yol açabilmektedir.
  • Akciğer, kalp, tiroid, şeker gibi sağlık sorunları da anksiyete nedenleri arasında yer almaktadır.
  • Kaygı bozukluğunun kullanılan bazı ilaçların yan etkisi olarak gelişmesi de mümkündür. 

Risk Faktörleri Nelerdir?

Kaygı bozukluğu için bazı risk faktörleri bulunurken, bu faktörler kaygı bozukluğuna sahip olma ihtimalini artırabilmektedir. Anksiyete risk faktörleri şunlardır:

  • Çocukluk döneminde ihmal, cinsel istismar gibi durumlar
  • Depresyon
  • Madde bağımlılığı
  • Çekingen kişilik yapısı
  • Özgüven eksikliği
  • Kronik stres
  • Uyumsuz ve çatışma içerisinde olan bir ailede büyüme
  • Menopoz, kalp hastalığı, diyabet gibi çeşitli sağlık sorunları

Anksiyete Belirtileri Nelerdir?

Anksiyete belirtilerini şu şekilde örneklendirebiliriz:

  • Bireyin kendisini değersiz ve özgüvensiz olduğunu düşünmesi
  • Toplum içerisinde söz hakkı almaktan ve yemek yemekten çekinme
  • Çevreden kaçmak ve kopmayı istemek
  • Hızlı nefes alıp vermek
  • Kas ağrıları çekmek
  • Gergin, kaygılı ve ifade edilemeyecek şekilde tuhaf hissetmek
  • Çevredekilerin sözleriyle zihnini meşgul etmek
  • Devamlı ağlama hissi
  • Umutsuzluk hissetmek
  • Konsantrasyon güçlüğü çekmek
  • Üzüntülü durumlara karşı yoğunlaşmak

Kendisinde bu gibi anksiyete belirtileri görülen bireylerin bir uzman psikologdan yardım alması önerilmektedir.

Kimlerde Sık Görülür?

Yoğun kaygı bozukluğu erkeklere kıyasla kadınlarda daha sık karşılaşılan bir durumdur. Bununla beraber korumacı olarak büyütülen çocuklarda, değer kaygısı yaşayan bireylerde daha sık görülen bir ruhsal bozukluktur. Dünya genelinde anksiyete bozukluğunun görülme sıklığıysa %3.7 olarak bilinirken, genellikle 10 ila 25 yaş aralığında görülmektedir.

Anksiyeteyi Önlemek için Neler Yapabilirsiniz?

Uzmanlar tarafından kaygı bozukluğunu önlemek için uygulanması gereken bazı yöntemler önerilmektedir. Bu yöntemlerden bazılarına örnek göstermek gerekirse;

  • İlk adım olarak hastanın kaygı ve korkularını kabul etmesi gerekir. Kişinin kendisini nasıl iyi hissettiğini sevdiği ve güvendiği arkadaşı, eşi ya da akrabasıyla paylaşması önerilir.
  • Zihin-beden üzerinde yapılan araştırmalara göre kişinin kullandığı kelimeler, kendisini nasıl hissettiği üzerinde oldukça etkilidir. Dolayısıyla birçok uzman psikolog, hastanın kuvvet dilini kullanmasını önerir.
  • İçsel gücü diğer kaslar gibi düşünebilirsiniz. İçsel güç ne kadar çok kullanılırsa, o kadar kuvvetli bir hal alır ve kaygıları yenebilme konusunda başarma şansı da bir o kadar artar.
  • Gerçekleştirilebilir hedefler belirlemek, spor, egzersiz gibi aktivitelerde bulunmak ya da yeni hobiler edinmek anksiyetenin önüne geçebilmenin en iyi yollarındandır.

Anksiyete Tedavisi için Psikologdan Destek Alabilirsiniz!

Bireyin yaşam kalitesini düşüren hatta zaman zaman çeşitli sağlık sorunlarını da beraberinde getiren yoğun kaygı bozukluğu, mutlaka tedavi edilmesi gereken ruhsal bozukluklardan biridir. Bu hastalığı tedavi edebilmek için öncelikli olarak anksiyete tanısının koyulması gerekmektedir. Kaygı bozukluğu tanısıysa bir uzman psikolog tarafından koyulabilmektedir.

Kendisine anksiyete tanısı koyulan bir hasta için uygulanabilecek tedavi yöntemleri değişiklik gösterir. Anksiyete tedavisinde tercih edilen öncelikli yöntemlerden biriyse terapidir. Özellikle de psikoterapi ve bilişsel davranışçı terapi sayesinde diğer pek çok ruhsal bozuklukta olduğu üzere kaygı bozukluğunun üstesinden gelebilmek de mümkündür.

Psikoterapi

Psikoterapi, kaygı bozukluğu tedavisinde uzun vadeli olarak uygulanan bir yöntemdir. Bireyin hissettiği yoğun kaygı boyutunun diğer bozukluklarla aynı olup olmadığı, hangi davranış şekillerinde aktif olduğu, gibi soruların yanıtlarına göre anksiyete tedavisinin planlaması yapılır. Bu tedavi yöntemindeki amaç; bireyin duygularını tek başına yönetebilecek seviyeye gelmesidir. Dolayısıyla bu durumda bireyin stresle başa çıkma yöntemlerini geliştirmesi ve kendi davranış kalıplarını anlamlandırması önemlidir. Her ne kadar bu yöntem zaman alsa da kaygı bozukluğu konusunda etkili bir yöntemdir.

Bilişsel Davranışçı Terapi

Bilişsel davranışçı terapi, daha kısa süreli bir tedavi yöntemidir. Kanıta dayalı olan bu yöntem, negatif ve irrasyonel düşünce kalıplarının değiştirilmesi, panik atakların önüne geçilmesi gibi konularda son derece etkilidir. Bu yöntemle ayrıca bireye duygu yönetimiyle alakalı uygulanabilir beceriler kazandırması amaçlanır.

Bu internet sitesinin içeriği ve uygulamaları, sadece bilgilendirme ve eğitim amaçlı olup, herhangi bir şekilde tıbbi öneri verme veya herhangi bir danışan sağlama amacı ile oluşturulmamıştır. Sitemizde yer alan alıntı ve görüşler açıkça belirtilmediği takdirde resmi görüşlerini yansıtmamaktadır.

Çalışma Saatleri

  • Hafta içi 10:00 - 21:00
  • Cumartesi 10:00 - 21:00
  • Pazar Kapalı
Bizi Takipte Kalın!
© MCS Psikoloji | 2017 - 2024 | Tüm Hakları Saklıdır.